Neden Psikolojik Çöküş Bunun Adı
- Didem Çengel

- 27 Tem
- 3 dakikada okunur

Bazen sabahları uyanıyoruz ve içimizde bir sıkışma… Acaba bugün ne oldu? Bugün ne olacak, gündem de ne var? Henüz güne başlamadan yorgunuz. Henüz konuşmadan suskunuz. Bir şeyin eksik olduğunu hissediyor ama ne olduğunu bir türlü tam olarak tanımlayamıyoruz. Ruhsal yorgunuz ve bu o kadar doğal ki. Anormal bir dünyaya normal bir tepki veriyoruz. Çünkü bunun adı kolektif travma. Kolektif kırılıyor, inciniyor, zorlanıyor ve öfkeleniyoruz. Bu kez bireysel değil hep birlikteyiz ve galiba bir ülke olarak çok yorulduk.
“Öfkeliyiz.”
“Efkârlıyız.”
“Tepkisiziz.”
“Alıştık artık…”
Kırılma burada başlıyor. Bir yanımız alıştı bir yanımız alışmak istemiyor. Artık sadece kaygılı değiliz. Duyarsızlaştıkça suçlu hissediyoruz. Oysa biliyorum kimi zaman çığlık atmak ‘yeter’ demek istiyoruz olup bitenlere, kimi zaman sessizce içe dönmek istiyoruz. Aslında hepimiz sadece insanca yaşamak istiyoruz.
Depremler, ekonomik dalgalanmalar, siyasi çatışmalar, kadın cinayetleri, adaletin bir türlü yerini bulamaması. Hak, hukuk ve adaletin anlamının kaymasının yarattığı karmaşa. İçimiz sıkkın…
Gerçekten her şey çok mu kötü, yoksa biz mi daha çok hissediyoruz? Bilmiyorum ama şunu biliyorum. Dünya hiçbir zaman tamamen huzurlu bir yer olmadı. Her zaman bir yerlerde acı, karmaşa ve zorluk vardı. Ama sanki bugün farklı bir şey var. Sanki her şey aynı anda oluyor. Aynı anda hissediyoruz: geçim sıkıntısı bir yandan doğa felaketleri, güvensizlik, yalnızlık, belirsizlik öbür yanda… Bunların hepsi günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi. Üvey evlat gibi hissediyoruz. Görülmeyen, duyulmayan anlaşılmayan, örselenen. İhmal ve hatta istismar edilen. Üstelik sadece haberlerde değil. Yöremizde, yakınımızda. İçimizde. Evimizde.
Ve içten içe hepimizin bildiği bir şey var: Bir şeylerin değişmesi gerekiyor.
İnsan, geleceğini göremediğinde köksüz hisseder. Belirsizlik sadece geleceği bilememek demek değildir aynı zamanda bir yere tutunamamaktır. Tutunacak dalımız kalmadı; gerçekten ne dalımız kaldı ne ağacımız ne de ormanımız.
Ülkece bunu yaşıyoruz. Ne olacağını ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi ve nasıl hayal kuracağımızı unuttuk. Kimi kaçma peşinde, kimi çoluk çocuğuna iyi bir gelecek kuramayacağı için endişeli, kimi evine ekmek götüremiyor ve kiminin bu gidişle başını sokacağı bir evi bile olamayacak. Geleceğe dair bunca belirsizlik sadece umudun yitip gitmesine neden olmuyor aynı zamanda her birimizin tükenmesine de neden oluyor.
Ve unutma ‘insanım’ her zaman iyi olmak zorunda değilsin.
Ama umudunu asla yitirme! Çünkü ihtiyacımız olan yine biziz.
Dikkat ediyorum da ahalinin tadı kaçtı. İnsanlar daha az gülümsüyor, daha az konuşuyor, daha az gerçek bir bağ kuruyor birbirleriyle. Bireysel bir depresyon değil de kolektif bir içe kapanış yaşar gibiyiz. Kolektif depresyondayız. Çökkün duygulanım, neredeyse bütün etkinliklere ilgide belirgin düşüş, uyku bozuklukları, bitkinlik ve içsel gücümüzün kalmaması. Nerdeyse her gün kendimizi değersiz hissetmek ve uygunsuz suçluluk duyguları.
İşte tehlike bu kolektif umutsuzlukla başlıyor. Toplum olarak bu krizlerin içinde debelenirken karamsarlaşıyoruz. Bu harekete geçmemize engel oluyor. Zaten hiçbir şey değişmeyecek, kimse ilgilenmiyor ve hatta bu ülkede yaşanmaz ne kadar da sık duyduğumuz cümleler oldu. İşin acı tarafı; üretme, dayanışma ve direnme gücümüz zayıflıyor.
Sorumlular sorumluluklarını üstlenmiyor ama dürüst olalım biz ne zaman vazgeçtik? Ne zaman kabullendik bu hali.
Ne zamandır umutsuz haberleri sıradanlaştırıyor, üzgün olmamıza rağmen mutluymuş gibi yapıyoruz? Ne zamandır bir şeylerin değişmesi gerektiğini düşünürken hiçbir şey yapmamaya başladık? Bize ne oldu böyle.
Belki de önce kabul etmeliyiz. Ne kadar yorgun, stresli, öfkeli, kararsız ve suskun olduğumuzu. Ve kabul etmeliyiz bu ülkenin üvey çocukları olmadığımızı…
İyi değiliz, iyi olmak zorunda değiliz
Bir şeylerin değişmesine ihtiyaç duyuyoruz. Değişim için birlikteliğe, beraberliğe ve dayanışmaya ihtiyacımız var.
Daha yaşanabilir bir dünya için gerekli bilgiye sahibiz. Ama bu bilgiyi eyleme dönüştürme konusunda çoğu zaman zorlanıyoruz. Artık “bilmek” değil, “uygulamak” gerekli. Neyi uygulamamız gerektiğini de biliyoruz.
Hatırla lütfen biziz yahu biz.
Yalnız değilsin, değiliz. Değişim için devrilmek gerekirse devrim şart o halde.
Ve unutma bazen iyileşme gürültülü olur.
Neden Psikolojik Çöküş
.png)









Yorumlar