İnsan ne ile büyür, ne ile değişir ve olgunlaşır?

Çocukluk çağı deneyimleri ne kadar etkili olabilir birinin hayatında. Kendimizi işe yaramaz, değersiz ve önemsenmemiş hissettiğimiz çocukluk çağı deneyimleri kader midir? Mağdur edilmiş, ihmal edilmiş çocuğun yetişkinlik ilişkilenmelerinde de aynı örüntülerde sıkışıp kalmaktan başka çaresi yok mudur?
Cihan; suçlayıcı, talepkâr ve otoriter bir baba ile babasının otoritesi altında kalarak çocuklarını koruyamayan bir annenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
Cihan kendisini; erken dönem çocukluk çağı yaşantıları bağlamında tekrarlayan nesne ilişkilerinde sıklıkla; çaresiz, desteklenmemiş, mağdur edilmiş, haksızlığa uğramış, hata yapabilir, yanlış yapabilir, eksik ve yetersiz olarak değerlendirilmektedir. Tekrarlayan nesne örüntüleri ile ilgili zorba, destek olmayan, değer vermeyen, katı kuralcı, yasak koyan ve sınırlayıcı tasarımlardır. (Erken dönem yaşantılarında deneyimlenen baba tarafından uygulanan şiddet). Cihan ne yaparsa yapsın babası onu beğenmemiş ve beğenmeyecektir. Üstüne bir de eleştirecek ve yargılayacaktır.
Bütünleşmemiş yeni doğan ancak duygusal olarak yeterince elverişli koşullarda, destekleyici ve rahatlatıcı ortamda büyüdüğünde ‘yeterince iyi annenin’ varlığında sağlıklı bir kendilik gelişimi gösterebilir ve böylece ben ve ben olmayan kendilik ve nesne tasarımları oluşarak benliğin iç ve dış ayrımı ile benliğin sınırlarını belirler. Ancak erken dönemde temel bakım veren ile yaşanılan travmatik deneyimler, mevcut olduğu halinde ilgisizlik, koruyamama, ihmal ya da istismar gibi yaşantılar ya da aşırı suçlayıcı ve baskıcı olma; kendilik tasarımında sağlıklı olmayan gelişmeye yol açabilir.
Tıpkı Nilüfer gibi.
Nilüfer kontrolcü, suçlayıcı ve eleştirel bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, annenin istekleri yerine getirmeye çalışan ve erken dönemde bir ebeveynini (babanın intiharı) kaybetmiş ve terk edilme korkuları yaşayan bir çocukluk deneyimi yaşamıştır.
Nilüfer ne istediğini bilen, sorumluluk sahibi ve kararlı yapısı ile Cihan’ın sorumlulukları yok sayabilen yapısı bu iki gencin kendi hayatlarında duydukları eksiklikleri tamamladıkları düşüncesi ile bir araya gelmelerine ve aşkı tatmalarına neden olmuştur.
Terk edilmekten her defasında korktuğu için hayatlarının tüm sorumluluğunu üstlenen Nilüfer’in başarılı ve düzenli iş hayatı ile Cihan’ın ne istediğini bilmeyen halleri içinde sıkışıp kalan ilişkide Nilüfer şifa dağıtamaz hale gelir. Kendi terk edilme yarasına rağmen Cihan’ın değersizlik ve işe yaramaz hisseden kendilik rolünü desteklemeye çalışan Nilüfer her seferinde Cihan’ın içsel çatışmalarıyla çatışmak zorunda kalır.
Bu karşılıklı içsel çatışmalar ilişkide duygusal tatminsizlik ve şiddetli kavgalara yol açmaktadır.
Dizide şimdilik olan bu.
İlk sezonunda olduğu gibi ikinci sezonunda da izleyenleri gerçek ilişkilerle temas ettiren İlk ve Son dizisinin ikinci sezonunda Cihan ve Nilüfer’in öyküsü bize çok bizden geliyor niye mi?
Çünkü gerçek, çünkü Nilüfer sen, Cihan’da o.
Comments